• +90 535 495 06 97
  • av.istemihan@hotmail.com
  • Şehit Mustafa Mahallesi 3501 Sk. Ekerhanlıoğlu İşhanı Kat 1 no:101 Tarsus/Mersin

Aile ve Boşanma Hukuku

BOŞANMA DAVALARI

Boşanma davalarında, Boşanma Avukatı olarak hukuki danışmanlık hizmeti vermekteyiz. Boşanma Avukatı olarak müvekkillerimizin hak kayıpları yaşamadan en kısa sürede davalarını sonuçlandırmalarına yardımcı olmayı hedefliyoruz. Alanında uzman ve tecrübeli boşanma avukatı kadromuzla boşanma davaları başta olmak üzere aile hukukunun tüm alanlarında müvekkillerimize destek veriyoruz. Amacımız etik kurallar içerisinde sizlere sonuca ulaştıracak çözümler üretmektir.

Boşanma Sebepleri Nelerdir?

Boşanma eşler hayatta iken evlilik ilişkisine mahkeme kararı ile hukuken son verilmesidir. Evlilik ile birlikte şahsi hal sicilinde (nüfus kayıtlarında) “evli” medeni halini almış olan eşler, boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte “boşanmış” medeni halini alırlar. Boşanma ile birlikte, eşlerin birbirine karşı evlilikten doğan karşılıklı hakları ve yükümlülükleri sona erer.

Eşler sadece mahkeme tarafından karar verilmiş olmak kaydıyla tazminat, nafaka gibi mali konularda karşılıklı hak ve borç sahibi olabilirler. Bu nedenle mahkemece boşanma kararı verilebilmesi için davacı ile davalı arasında hukuken devam etmekte olan bir “evlilik” ilişkisi bulunmalıdır. Bu ilişkinin fiilen bir aile ilişkisi şeklinde olup olmadığı, varsa aile ilişkisinin sağlıklı olup olmadığı gibi hususların önemi yoktur. Boşanma kararının verilebilmesi için Medeni Kanunun 129 ila 134. maddelerinde düzenlenmiş olan sınırlı sayıdaki “sebebin” (halin) gerçekleşmiş olması gereklidir. Yazının devamında ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz bu hallerin tümünün temel özelliği, evliliğin sağlıklı bir biçimde yürümesine engel olan haller niteliğini taşımasıdır.

Aldatma (Zina) Nedeniyle Boşanma

Zina, evli bir erkek veya kadının kocasından veya karısından başka bir kadın veya erkekle cinsel ilişkide bulunması demektir. Karı ya da kocadan birinin zina etmesi, diğer taraf için bir boşanma sebebidir. Böylece kanun Türk kültüründe önemli bir yer tutan namus anlayışını hukuki temele dayandırmış olmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere boşanmaya imkan veren zina fiilinin gerçekleşmesi için birinci unsur cinsel birleşmedir. Yabancı kişiyle cinsel birleşmede bulunan eşin bunu kiminle yaptığı, bu kişinin evli olup olmadığı, yaşı, cinsel birleşmenin amacı ve özellikle süreklilik taşıyıp taşımadığı önemli değildir. Zira evlilikte eşlerin namuslu olmaları, bir durumu ifade eder ve bu durumun ortadan kalkması için sürekli bir yanlış davranışın bulunması gerekmez. Ancak ceza hukuku ve uygulaması yönünden zina ile medeni hukuktaki boşanma sebebi olan zinayı birbiriyle karıştırmamak gerekmektedir.

Nitekim Anayasa Mahkemesince iptal edilmeden önce Türk Ceza Kanunumuzun 441 ve 442. maddelerine göre cezalandırmaya sebep olan bir davranış (suç) olarak zina için evli kadının bir kez de olsa başkasıyla ilişkisi yeterli görülüyor ancak buna karşılık evli erkeğin zina fiilinin suç oluşturabilmesi ve cezalandırılabilmesi için, zina yaptığı kadınla fiili evlilik ilişkisi kurması şartı aranıyordu. Özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinde örf ve adetlerin de olumsuz katkısı nedeniyle kuma hayatı, kadınların karşı çıkabildiği ve itiraz edebildiği bir durum değildir.

Dolayısıyla erkeğin kuma getirmek şeklinde kendisini gösteren zinası nedeniyle neredeyse hiç boşanma davası açılmamaktadır. Buna karşılık erkeğin kısa süreli ya da bir gecelik ilişkisi nedeniyle kadının erkeğe karşı zina nedeniyle boşanma davası açtığı hallere toplumumuzda çok daha az rastlanmaktadır. Zira bu gibi hallerde kadınlar öncelikle boşanmanın olumsuz sonuçlarıyla karşılaşmak yerine kocanın zinasına göz yummayı tercih etmektedirler.

Yine ayrıca evli kadınların önemli bir kısmı, erkeğin bu davranışını yerinde bulmakta ya da en azından boşanma için yeterli bir sebep olarak görmemektedirler. Ayrıca belirtelim ki zina fiilinin işlendiğinin ispat edilemeyecek olması evli kadınları boşanma davası açmaktan caydırabilmektedir. Oysa Yargıtay zinanın boşanma sebebi yapılabilmesi için ceza hukuku anlamında bir suç olarak ispat edilmesi şartını aramamakta, hakimin boşanma kararı verebilmek için ipuçları, tavır ve davranışları da yeterli görebileceğini kabul etmektedir.

Cana Kast ve Pek Kötü Muamele Nedeniyle Boşanma

Medeni Kanunda cana kast ve fena muamele bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Ancak gerçekte cana kast ile fena muamele kavramları birbirinden farklı değerlendirilmelidir. Fena muamele eşlerden birinin diğerine acı ve ızdırap veren her tür davranışıdır. Ruhi ya da fiziki sağlığı bozan ve tehlikeye düşüren davranışlar olarak da nitelendirilebilir. Örneğin dayak, işkence, anormal cinsel ilişkiye zorlama, aç bırakma, sokakta bırakma, eve hapsetme ve bunlardan birini yapmakla tehdit etme (korkutma) gibi hallere maruz kalan eş acı ve ızdırap duymaktadır.

Fena muamele genellikle erkeğin kadına yönelik bir davranışı olarak görünür. Ancak bazı hallerde kadın da namus ve haysiyeti zedeleyici ya da aşağılayıcı söz ve davranışlarla kocasına eziyet edebilir. Hatta hakaret türünden davranışlar daha çok kadın tarafından kocasına karşı yapılmaktadır. Kadının erkeğe yönelik bu tür davranışı genellikle erkeğin yaptığı hatalı davranışlara karşılık bir intikam alma yöntemi olarak seçilmektedir. Cana kast eşlerden birinin diğerini öldürmeye teşebbüs etmesidir. Öldürme kastının bulunması yeterli olup ceza hukukunun tanımladığı anlamda tasarlama halinin bulunması şart değildir. Bir anlık kızgınlık ve hatta hafif ya da ağır tahrik sonucu dahi olsa cana kastetmiş olmak yeterlidir.

Eşlerden birinin diğerine karşı ağır suç işlediği hallerde, daha sonra barışacaklarını ve birlikte yaşamaya devam edeceklerini beklemek çoğunlukla mümkün değildir. Zira bir evde birlikte yaşamak her şeyden önce bu kişilerin birbirlerine asgari ölçüde güven duymalarını gerektirir. Biri diğerinin canına kastetmiş olan iki kişinin ne şekilde olursa olsun yeniden birbirine asgari güveni duymasını sağlamak neredeyse imkânsızdır. Bir eşin diğerine fena muamelede bulunması hallerinde ise mağdur durumdaki eş çoğunlukla istemediği ancak katlanabileceği bir halle karşı karşıyadır.

Çeşitli yardımlarla problem çözülebilir ve evlilik birliği devam edebilir. Fena muamele hallerinin bir diğer özelliği küçük olaylarla başlaması ve daha sonra eylemlerin şiddetlenmesi ve bu tür muamelenin bir alışkanlık halini almasıdır. Özellikle kötü muamelenin ilk ve küçük aşamalarında bu fiili yapan eşi nasihat ve benzeri yollarla vazgeçirmek mümkün olabilir. Bu durumda evlilik birliği yeniden sağlıklı bir yola girebilir.

Ancak belirtmek gerekir ki cana kast noktasına gelen eşin bu aşamadan önce eşine yönelik fena muamelelerde bulunmuş olması ve gittikçe şiddetlenen bu kötü muamelenin cana kast ile sonuçlanması muhtemeldir. Buna karşılık özellikle kadının kocasının canına kastettiği hallerde kocadan kaynaklanan sebeplerle evlilik artık çekilmez hale gelmiştir. Kadın evliliği normal yoldan sona erdirme imkanına ya da cesaretine sahip değilse kocasını öldürerek hem ondan hem de böylece acı ve ızdırap kaynağı olan evlilikten kurtulmak istemiş olabilir. Aynı şekilde istisnai de olsa bazı hallerde erkek karısını namusunu kirletmiş olmak gibi sebeplerle öldürmeye kastedebilir. Zinada olduğu gibi bu hallerde de cana kasteden veya fena muamelede bulunan eşin affedilmesi ya da hak düşümü süresinin geçmesi ile dava açma hakkı ortadan kalkar.

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme

Medeni Kanunda cürüm olarak adlandırılan boşanma sebebi sınırlandırılmış ve yüz kızartıcı, utanç verici suçlara inhisar ettirilmiştir. Hırsızlık, kaçakçılık, dolandırıcılık, rüşvet, ihtilas, irtikap zimmet, sahtekarlık, yalan yere yemin etmek, ırza geçmek gibi suçlar yüz kızartıcı suç olarak kabul edilmektedir. Bu tür suçlar nedeniyle boşanma talep edilebilmesi için bir eşin diğerine suç isnadı yeterli değildir.

Ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı vermesi ya da en azından ceza ya da hukuk mahkemesinin suçun işlenmiş olduğunu tespit etmesi gerekmektedir. Haysiyetsizlik ise eşlerden birinin namus, şeref, haysiyet gibi toplumsal ve ahlaki kavramlara aykırı olan bir yaşayışı sürekli bir hayat tarzı olarak belirlemiş olmasıdır. Örneğin muhabbet tellallığı, esrarkeşlik, kumarbazlık, cinsi sapıklık vb. Ancak haysiyetsizlik sebebiyle boşanmaya hükmedebilmek için davalı eşin haysiyetsiz bir hayat sürmekte olmasının diğer eş için evliliği çekilmez hale getirmiş bulunması da gereklidir. Başka deyişle diğer eş de benzer davranışlar içindeyse bu gerekçeyle boşanma talep etme hakkı ortadan kalkar.

Terk Nedeniyle Boşanma

Eşlerden birinin müşterek ikametgahı (evi) terk etmesi diğer taraf için bir haklı boşanma sebebidir. Diğer eşin rızasıyla ya da rızası olmasa dahi çeşitli zorunluluklar sonucu eşlerden birinin evden ayrılması terk nedeniyle boşanma hakkını vermez. Önemli olan, eşin evlilik birliğinin kendisine yüklediği borç ve sorumluluklardan kaçmak amacıyla ve haklı bir sebebi olmaksızın evi terk etmesidir. Herhangi bir haklı gerekçeyle evden ayrılan eşin daha sonra bu gerekçenin ortadan kalkmasına rağmen eve dönmemesi de aynı şekilde evi terk etmek niteliğindedir.

Evi terketme kavramı ikametgah ile ilgilidir. Bu nedenle ikametgahın neresi olduğu da belirlenmelidir. Medeni Kanunun, gerçek kişilerin ikametgahının neresi olacağını düzenleyen 21. maddesi, evli kadının ikametgahını kocasının ikametgahı ile aynı yer olarak belirlemiştir. Böylece eşlerin birlikte oturacağı (müşterek) ikametgahı seçme yetkisi kocaya tanınmış, kadına da bu ikametgahta oturmak hem bir hak hem de -daha ziyade- bir yükümlülük olarak verilmiştir. O halde erkeğin seçtiği ikametgahı beğenmediği için orada oturmayı kabul etmeyen kadın müşterek ikametgahı terk etmiş sayılacaktır.

Bu durum özellikle oturulacak şehrin ya da semtin seçiminde eşler arasında önemli ölçüde bir ihtilaf çıkması halinde kendisini gösterecektir. Konu aynı zamanda ailenin reisinin kim olacağı tartışması ile de ilgilidir. Zira aile reisine kanunen tanınmış önemli haklardan biri ikametgahı seçmektir. Kanun kadının bu konuda erkeğe tabi olmasını emretmekle aynı zamanda erkeğin aile içindeki rolünü de belirlemektedir.

Erkeğin ortak ikametgahtan ayrılmakla birlikte evini taşımaması, diğer deyişle yeni bir ikametgah belirleyip eşini davet etmemesi erkeğin evi terk etmiş olması sonucunu doğurur. Aynı şekilde erkeğin seçtiği ikametgaha karısını kabul etmemesi de evi terk etmesi anlamındadır. Terk halinin bir boşanma sebebi yapılabilmesi için terkin (ayrı yaşamanın) en az üç ay devam etmiş olmasının yanında, en erken terk olayından iki ay sonra ve dava açılmadan bir ay önce terk edilen eşin hakime başvurarak terk eden eşe “bir ay içinde eve dönmesini ihtar” ettirmesine rağmen eşin dönmemesi gereklidir.

Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma

Hastalığın bir boşanma sebebi haline getirilmesi ilk bakışta yadırganabilir Zira eşler iyi ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta birbirlerine destek olmayı vaat etmişlerdir. Ancak akıl hastalığı diğer hastalıklardan farklı bir durumdur. Öncelikle; akıl hastalığı, evliliğin esaslı sebeplerinden biri olan neslin sağlıklı bir şekilde devam etmesi beklentisini engelleyeceğinden kesin evlenme engelleri arasında sayılmıştır.

Akıl hastalığına rağmen yapılmış bir evlilik mutlak butlanla batıldır ve iptal ettirilebilir. Başta evliliği engelleyen bir durum olan akıl hastalığının, evlenirken sağlıklı olan bir eşte daha sonra ortaya çıkması halinde aynı gerekçeyle evliliği sona erdirmesi bu nedenle doğru bir yaklaşım tarzıdır. Ayrıca Medeni Kanun akıl hastalığının boşanma gerekçesi olarak kullanılabilmesi için; hastalığın üç yıldan bu yana devam etmekte olması, iyileşmesinin mümkün görülmemesi ve hastalık nedeniyle diğer eş için ortak hayatın çekilmez bir hal almış olması şartlarını da aramaktadır. Bu şartlara rağmen diğer eş vefa göstererek evliliği sürdürmek istiyorsa boşanma davası açmadığı sürece evlilik devam edecektir.

Evlilik Birliğinin Sarsılması

Özel boşanma sebeplerini genel boşanma sebeplerinden ayıran en önemli fark özel boşanma sebebinin varlığının boşanma kararı verilmesi için yeterli olmasıdır. Yani özel boşanma sebebinin varlığı halinde davacı taraf karşlı tarafın bu sebebin meydana gelmesinde kusurlu olup olmadığını ispat etmek zorunda değildir. İspata muhtaç tek konu özel boşanma sebebinin var olup olmadığıdır. Buna karşılık şiddetli geçimsizliğe dayalı bir boşanma davası açılması halinde davayı açan taraf kusur olgusunu ispat edemezse geçimsizliği de ispat edememiş olacaktır.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere genel boşanma nedeni olan evlilik birliğinin sarsılması için kanunda sayılan bir eylem türü bulunmamaktadır. Ancak uygulamada yerleşik hale gelmiş bu gerekçe ile eşlerin boşanmasına karar verilecek olan eylemleri örnek olarak aşağıda açıklayacağız.

Cinsel İlişkiden Kaçınmak

Evlilik birliği içerisinde eşlerin cinsel anlamda birlikte olmaya yönelik beklentileri de taraflara bir başka yükümlülük yüklemektedir. Bu nedenledir ki herhangi bir sağlık sorunu olmaksızın eşi ile cinsel birliktelik yaşamayan eşin kusurlu olduğu kabul edilecektir.

Fiziksel Şiddet

Eşlerden birinin diğerine fiziksel şiddet uygulaması durumunda bu hem bir boşanma sebebi hem de cezai bir süreç doğurur. Fiziksel şiddete maruz bırakılan eş, diğer eş hakkında suç duyurusunda bulunabilecektir. Aynı zamanda fiziksel şiddet evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet verecektir. Fiziksel şiddetin boşanma davasına konu edilebilmesi için şiddetin, evlilik birliği devam ederken ve boşanma davası açılmadan önce uygulanmış olması gerekir. Boşanma davası açıldıktan sonra fiziksel şiddet uygulanmışsa şayet bu durumda ayrıca bir tazminat talep etmek mümkün olur ancak bu talep boşanma davası içerisinde değerlendirilmez.

Ailenin Müdahalesi

Eşler, ortak bir yaşam ve aile hayatı kurmak maksadı ile evlenmektedir. Bu nedenle taraflardan birinin ailesinin müşterek hayata müdahale anlamına gelecek eylemleri söz konusu olmamalıdır. Aksi halde bu bir boşanma sebebi olabilecektir.

Aşırı Kıskançlık

Eşlerin birbirini makul ve kabul edilebilir ölçüde kıskançlık duyması olağandır. Aynı zamanda tarafların birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğüne uygun hareket etmesi de önemli bir husustur. Ancak evlilik birliği devam ederken taraflardan biri için ortak hayatı çekilmez hale getirecek şekilde aşırı bir kıskançlık göstermek ise boşanma sebebi olabilecektir.

Bu hallere ek olarak birkaç örnek daha vermek gerekirse:

  • Ekonomik ve psikolojik şiddet uygulanması
  • Eşin ailesine hakaret etme
  • İftira atma
  • Kumar oynama ve borca sebebiyet verme
  • Sosyal medya aracılığıyla başkalarıyla duygusal ilişki kurma
  • Zorla ters ilişki kurma
  • Eşin hastalığı ile ilgilenmeme

gibi sebepler sayılabilir. Bu ve benzeri birçok durum evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle boşanma gerekçesi oluşturulabilecektir.

Anlaşmalı Boşanma Avukatı

Anlaşmalı boşanma davalarında; taraflar, boşanmanın tüm sonuçları üzerinde anlaşmaya varmıştır. Nafaka, velayet, mal paylaşımı gibi konularda taraflar sürecin nasıl neticeleneceğini özgürce kararlaştırabileceklerdir. Bu durumda anlaşmaya ilişkin bir anlaşmalı boşanma protokolü oluşturulacaktır. Devamında açılacak dava ile tarafların hazır bulunduğu tek celsede dava neticelenebilecektir.

Anlaşmalı Boşanma İçin Gerekli Şartlar Nelerdir?

  • Anlaşmalı boşanma davası açabilmek için evlilik en az 1 yıl sürmüş olmalıdır. Aksi takdirde mahkeme tarafından evlilik birliğinin temelden sarsılmış olup olmadığını araştırarak karar verilecektir.
  • Eşlerin birlikte dava açmaları veya bir eşin açtığı anlaşmalı boşanma davasının diğer eş tarafından kabul edilmesi gerekir.
    Eşler arasında aşağıdaki hususları barındıracak bir protokol hazırlanarak dava açılırken veya ilk duruşmaya kadar mahkemeye sunulması gerekir.

Çekişmeli Boşanma Davası Avukatı

Çekişmeli boşanma davalarında ise taraflar boşanmanın sonuçları hususunda anlaşma sağlayamamışlardır ve Mahkeme yapılacak yargılama neticesinde boşanmada daha fazla kusurlu olan tarafın kim olduğunu, müşterek çocukların velayetinin kime verileceğini, nafaka bağlanıp bağlanmayacağını ve bağlanacaksa bunun miktarının ne kadar olacağını, varsa diğer tüm taleplerin ne şekilde karara bağlanacağını değerlendirecektir. Çekişmeli boşanma davasında tanıklar dinlenir ve tarafların sunduğu tüm deliller değerlendirilir.

Boşanma Davası Sonuçları

Boşanma Davasında Velayet

Boşanmaya karar veren çiftlerin reşit olmamış bir veya birden fazla çocuğu var ise, bu durumda çocuğun yaşam şartları göz önünde bulundurularak çocuğun kime velayet edileceği belirlenmesi gerekmektedir. Velayet, çocuğun korunması ve temsil edilmesi için öngörülmüş hukuksal haklardır. Çocuğun doğru ve sağlıklı gelişimi için, ihtiyaçlarının karşılanması ve hoş görülü ortamda yetiştirilmesi gerekir. Yasal bir neden olmadıkça da velayet anne babadan alınmaz. Anne babanın evlilikleri sürdüğü müddetçe velayet anne babanın ikisine aittir. Anne babanın boşanması durumunda ise hakimin kararı ile belirlenir. Eğer anne baba evli değillerse çocuğun velayeti anneye aittir. Anne bakamayacak durumda ise veya ölmüş ise velayet babaya ya da mahkeme tarafından belirlenen vasiye verilebilir. Velayet hakkında boşanma davası içerisinde taraflar talepte bulunacaktır. Bu durumunda boşanma davanıza bakan avukatınız Aile Mahkemesinden aynı dava içerisinde velayet hakkını da talep edebilecektir.

Boşanma Davasında Nafaka

Boşanma davası devam ederken veya boşanma işleminin sonunda maddi durumu kötüleşecek kişiye bağlanan ücrettir. Her nafaka türü için farklı şartlar gerekmektedir. Boşanma davasında velayet hakkını alan eş müşterek çocukların masrafları açısından destek sağlanması maksadıyla her bir müşterek çocuk için nafaka talep edebileceği için kendisi için de nafaka talep edebilecektir. Tedbir Nafakası: Boşanma davası devam ederken alınabilecek nafaka tedbir nafakasıdır. Tedbir nafakası sadece boşanma davası devam ederken alınabilir. Dava bittiğinde bu tedbir nafakası ödenmez. İştirak Nafakası: Dava sonuçlandığı zaman ise alınabilecek 2 çeşit nafaka vardır. Bunlardan biri iştirak nafakası yani çocuk için ödenen nafakadır. Yoksulluk Nafakası: Boşanmadan dolayı yoksulluğa düşen ve daha az kusurlu olan tarafında talepte bulunabileceği nafaka türüdür. Nafakanın ne kadar olacağı hakim tarafından karşı tarafın ekonomik durumuna göre belirlenir. Belirli bir zaman geçtikten sonra nafakanın yetmemesi durumunda karşı tarafa nafaka artırım davası açılabilir.

Boşanma Davasında Tazminat

Boşanma davasında, boşanmaya sebebiyet verecek olaylarda ve konularda daha fazla kusurlu olan taraf, daha az kusurlu veya kusursuz olan tarafa tazminat ödemek zorunda kalabilir. Maddi tazminat, boşanma davası sonrasında yeni bir hayat kuracak olması nedeniyle kişinin ihtiyaç duyacağı şeylerin masrafının karşılanması amacıyla takdir edilmektedir. Manevi tazminat ise kişinin boşanma ve boşanmaya neden olan olaylar nedeniyle duyduğu elem, keder ve ızdırabın dindirilmesi amacıyla takdir edilmektedir. Burada önemli olan ise Aile Mahkemesinde kusura ilişkin durumların delillerle ispat edilebilmesidir.

Boşanmada Mal Paylaşımı

Boşanmanın getirdiği hukuksal bir sonucu da mal paylaşımıdır. Boşanma davasının neticelenip kesinleşmesinden sonra mal paylaşımına ilişkin süreç başlayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken iki husus vardır. Birincisi boşanma davası ve mal paylaşımı davası birbirinden farklı dava türleridir ve iki ayrı dava açılması gerekir. Bir diğer konu ise mal paylaşımına konu mal varlıklarının boşanma davası devam ederken satılmasının yani bir diğer tabirle kaçırılmasının engellenmesi için mal paylaşımı davasında mahkemeden tedbir kararı alınmasıdır. Aksi takdirde mal paylaşımı davası sonuçlandığında alacaklı olan eş alacağını tahsil edebileceği bir mal varlığı bulamayacaktır. Bu konuda mal paylaşımında uzman bir avukatın desteğinin alınması hak kayıplarını önlemek açısından önem arz etmektedir. Eşler, boşanmamın getirdiği duygusal olarak ortak hareket etme durumunu ortadan kaldırdığı için ekonomik olarak ortak hareket etme durumu da ortadan kalkmış olur ve böylece boşanma sürecinde mal paylaşımı yapılırken taraflar arasındaki ortaklığın niteliği, boşanma davalarının ve mal paylaşımı davalarının konusu olmaktadır. Buna göre; eşlerin tabi oldukları yasal mal varlığı doğrultusunda boşanma sürecinde mal paylaşımı yapmaları gerekir. Mal paylaşmış eğer ki; mal paylaşım sözleşmesi yapılmış ise bu sözleşme gereğince hareket edilir. Herhangi bir sözleşme söz konusu değil ise mal rejimine göre paylaşım yapılmaktadır.

Boşanmada Ziynet Eşyaları / Düğün Takıları

Yargıtay’ın Hukuk Daireleri ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) tarafların evlendikleri sırada yapmış oldukları düğün töreni esnasında takılan takı ve paraların kime ait olduğu konusunda ortak içtihat oluşturarak “Aksine anlaşma ya da o yöreye özgü örf-adet kuralı yoksa ziynetler de takı paraları da kadına aittir” diye karar vermiştir. Buna göre boşanma halinde, kadına ya da erkeğe, kayınvalide, kayınpeder, teyze, amca kim takarsa taksın, bilezik, kolye, küpe, altın gibi “ziynet” eşyaları da nakit “takı paraları” da kadına verilecektir. Boşanma davası açılırken beraberinde ziynet eşyalarının da istenmesi mümkündür. Yine boşanma davası ile birlikte ziynet eşyalarınızı talep etmediyseniz ayrıca bir alacak davası ile bunların Aile Mahkemesinde açılacak bir dava ile istenmesi mümkündür. Bu konuda Aile Hukuku avukatından ya da boşanma avukatından yardım talep edilmesi hak kayıplarına sebebiyet vermemek açısından önemlidir.